Funda Erdoğan

Yetersizlik ve Ebeveyn Olma Hali

Funda Erdoğan

Anne baba olmanın getirdiği sorumluluk ve bu sorumluluğu yerine getirmekle ilgili yetersizlik algısı, ebeveynlerde kaygı ve suçluluk duygusu yaratabilmektedir. Ebeveynler sorumluluklarını yerine getiremediklerini düşündüklerinde suçluluk hissetmekte ve yeterli olamadıklarını düşündükleri noktada çocuklarını iyi yetiştirmekle ilgili kaygı duyabilmektedirler.

Bu yetersizlik hissinin sonuçları nelerdir? Aile ilişkilerine ve çocukların gelişimine etkisi nasıl olmaktadır?

Modern hayatın ve şehrin temposunda ebeveynler sıkışık trafikte geçen uzun saatler, ekonomik sıkıntılar, refah bir toplum düzenine dair umutsuzluk gibi çeşitli sorunlar ile uğraşırken ailelerine ve çocuklarına yeterince kaliteli zaman ayıramamanın endişesini taşırlar. Hem anne hem de babanın çalıştığı aile düzeninde çocuklar bakıcı ya da bir aile büyüğü tarafından büyütülmektedirler. İşten fiziken, ruhen ve zihnen yorgun eve dönen anne ve babalar, çocuklarına özlemle kavuşsalar da çocuklarının yoğun enerjisi
ve talepleri ile karşılaştıklarında, çocukları ile aynı frekansta buluşamayabilirler. Bu durum, anne ve babanın ev içi sorumlulukların paylaşımı konusunda çatışma yaşamasına ve çocuklara sonradan pişmanlık duyulacak bir söz ya da davranışta bulunulmasına sebep olabilmektedir.

Ev içi sorumlulukların toplumumuzda özellikle anneye daha çok yükleniliyor olması, çalışan anneler üzerinde daha çok baskı yaratmakta ve anneye nefes alabileceği bir alan bir zaman dilimi bırakmamaktadır. Anne ve babalarının eve dönmesini dört gözle bekleyen çocuklar, kapıdan girer girmez
anne babalarını kucaklamak ve elini tutup çekiştirerek, kurduğu oyuna dahil etmek isterler. Oysa anne ve baba yorgundur, streslidir, o an evden çıkmak için kendilerini bekleyen bakıcıdan ayaküstü ev ve çocuğa dair son bilgileri almanın derdindedir. Daha yemek hazırlanacaktır. Eve girmeden, önce “Bu gece de çocuğuma bağırmadan onu yatıracağım” diye verilen sözler yerini öfke ve suçlamalar ve sonrasında gelen yetersizlik hissi ile dolu bir kaos ortamına bırakabilir. Pek çok ailede her gün yaşanılan bu sahne, aile içi çatışmalara, evlilik ilişkilerinin yıpranmasına, çocuklar ile güvenli bir ilişki kurulmasına engel olmaktadır.

Bu sahnede ne değişirse herkesin huzurla başını yastığa koyacağı bir akşam yaşanmış olur?

Bilgiye ulaşmanın çok kolay ve hızlı olduğu günümüzde, sponsorlu reklam adı altında da karşımıza çıkabilen sürekli bir uyaran bombardımanı altındayız. Örneğin sosyal medyadaki veli grupları pek çok bilginin paylaşılmasına imkan verse de aynı zamanda “tek doğru”algısının yaratıldığı ve bu yaratılan algının baskı ve stres unsuru olarak ailelere geri döndüğü bir oluşuma dönüşmektedir. Mahalle baskısı ifadesindeki “mahalle” artık sadece mahallemiz değil neredeyse tüm dünyadır. Ülkemizdeki eğitim sistemine yönelik oluşturulmuş olan algı, adeta ismi bilinen bir kaç özel okuldan bir tanesine gitmeyen çocukların, kendilerine bir gelecek kuramayacakları algısıdır. Bu algı çocukları ilkokula başlayacak aileler için başlı başına bir stres unsurudur. Çocuklarla kaliteli zaman geçirmek için evde yapılabilecek aile etkinlikleri, oynanabilecek kutu oyunları vb. hakkındaki sosyal medya paylaşımları, ebeveynlere fikir vermenin yanı sıra bu aktiviteleri gerçekleştirmek ile ilgili çeşitli kısıtları olan ebeveynlerde yetersizlik hissine sebep olabilmektedir.

Moğolistan, Namibia, San Francisco ve Tokyo’da doğan 4 bebeğin 1 yaşına gelene kadarki sürecini anlatan “Babies” isimli belgesel, bebeklerle ten temasında ve anda olmanın aslında yeterli olduğunu, kaliteli zaman geçirmenin çok da araç gerece gerek olmadan yalın ama güçlü bir bağ kurmaktan geçtiğini çok güzel ifade eden bir filmdir.

Ebeveyn olarak çocuklarımıza sağlamak istediklerimizin ne kadarının hayat amacımızla örtüştüğü ne kadarının ise “mahalle baskısı” ile bize empoze edilenler olduğunu farkedersek hayatlarımızda ve ilişkilerimizde bir fark yaratabilir miyiz?

Ebeveynlerde ortaya çıkan yetersizlik hissi, bazı ailelerde aşırı katı ve kuralcı, çocukla mesafenin olduğu çocuğun kendini güvende hissetmediği bir iletişim biçimine, bazı ailelerde ise sınırların olmadığı çocuğun ihtiyaçlarının ötesinde tüm taleplerinin karşılandığı, hatta fazlasının verildiği ve çocukta tatminsizlik duygusunun ortaya çıkmasına sebep olan bir iletişim şekline dönüşebilmektedir. 

Modern dünyanın koşuşturması içinde çocuklarımız için sadece anne ve baba olmayı unutuyor olabilir miyiz?

Hafta sonları çocuklarımızı bir kurstan diğerine sürüklerken ve çocuğumuz için özveri ile bunu yaptığımızı tekrarlarken, acaba çocuklarımızın sevgi alma ve güven bulma ihtiyacını karşılaşmış oluyor muyuz? Anne ve baba olarak, anne ve baba olmak ile katladığımız sevgi potansiyelimizi doyumsayabiliyor muyuz? 

Kendi yarattığımız ve bize empoze edilen algılar ve beklentiler dünyasında, kaygılarımızı bastırmaya çalışırken tüm hayatımızın planlı ve kontrol edilebilir olması ile kendi kendimizi ve ailemizi sınırlandırıyor olabilir miyiz? Yetememe hissimiz, sevgiyi doyasıya alıp verememek, hayatı içimize alamamak, hayatın akışına kendimizi bırakamamak ile ilgili olabilir mi?

Sosyal Medya'da Paylaşın

Share on linkedin
Share on facebook